6 Nisan 2010 Salı

Ve Riva'da Balık





Polonezköy'ü terkettikten sonra Mahmut Şevket Paşa köyünden geçerek Riva yoluna çıktık ve balıkçımıza doğru gazladık :) Riva'nın hemen girişinde yer alan Kalyon Balık Restoranı bizim yine kısa motor turlarımızdaki mola noktalarından. Fiyatlar makul, balıklar taze ve lezzetli. Riva girişinde köprüyü geçer geçmez hemen solda, karaya oturtulmuş bir tekne görüntüsünde :)

Yemek öncesi AliG parka dalıp önce yetişkinler için konulan o abidik gubidik fitness aletlerine sardı. Ardından küçük beyimizi biraz salladık. Riva da serin ve sisliydi. Salıncak sonrası restoranın kapalı alanına yayılıp, hamsi ve çinekoplarımızı söyledik. Yemekler gelene kadar bahçedeki taşları toplayıp nehre atmakla uğraştık. Sonra Ali Bey teknenin dümeni olduğu keşfetti. Bu sefer biraz da o tarafta mesai harcadık. Allahtan balıklar geldi de beyimiz eğlencesine biraz ara verdi. Balıkları haplettikten sonra eve doğru yola çıktığımızda saat 18.00'i geçiyordu :) Dönüşte şansımıza yoğun bir trafik olmadığı için rahat rahat eve vardık. Tabii ben birkaç saatte 200km'nin üzerinde araba kullandığım için kafam biraz kazan gibi oldu.

Sıradaki durağımız Polonezköy



Pazar gününü Riva'da balık yiyerek noktalamak istediğimizden ve AliG de Şile'ye giderken yolda sızdığından, Polonezköy'e doğru devam etme kararı aldık. Şile'nin hemen çıkışında Sahilköy üzerinden gidilen Polonezköy sapağını kaçırınca Alemdağ'a kadar yine Şile otobanından gazlayıp, Cumhuriyet Köyü yönüne döndük. Bu yol da gayet uzun ve virajlıydı haliyle. Cumhuriyet Köyü'nden itibaren Polonezköy'e kadar tüm piknik alanları hıncahınç doluydu. Manzarayı gören tüm İstanbul mangal yapıyor sanır, o derece :) Karnımız henüz aç olmadığı için Polonezköy'deki Polina'ya uğradık ve pasta molası verdik. Bizimkiler Karpatka isimli pastadan koca bir dilim alıp, afiyetle yiyiyorlar. Ben nedense hâlâ açlık hissi duymuyorum :) Pasta sonrası Paskalya yumurtamızı da kapıp, mekândan ayrıldık. Daha sonra arabayla yolun sonundaki Country Club'a gidelim dedik ama oraya varır-varmaz pişman olduk çünkü otopark alanı bile hıncahınç doluydu! Bu kadar Polonezköy yeter, istikamet Riva!!!

Nisan'da Ağva...






Kahvaltı sonrası dar ve virajlı yollardan Riva'ya vardık. Annemiz ve AliG Riva'ya ilk defa geldi. Bu yüzden arabamızı sahile parkedip Deniz Feneri'ne doğru yürüdük. Nedense deniz seviyesi oldukça sisli ve serindi. Ama güneş kendini gösterdi. AliG gözlemesini peşimize takılan bir köpekle paylaştı. Ardından kumsala indik. Bizimkinin tüm derdi ayaklarını suya sokmaktı. O denize koştukça biz peşinden koştuk tabii. Sonrasında niyetimiz Riva Deresi kıyısındaki otellerden birinde kahve molası vermekti ama AliG biraz arıza yaptığı için sahil yolundan Şile'ye doğru devam etme kararı aldık.

Riva arabayla günübirlik gelmek için pek akıllıca bir seçim değil açıkçası. En iyisi Cumartesi sabahtan buraya gelip konaklamak ve Pazar günü de geri dönmek. Nehir kıyısında her bütçeye göre farklı otel seçenekleri var.

Viola'da Pazar Kahvaltısı








Pazar sabahı saat 10.00 gibi evden çıkıp yaklaşık 1 saatlik yolculuktan sonra Şile-Ağva yolu üzerindeki Viola isimli mekâna adımımızı attık. Önceki yıllarda motorla hafta sonu turlarımızın kahvaltı noktasıydı bu mekân. Nihayet oğlumuzu da götürebildik. Havalar ısındı ama sabah Şile otobanında aşırı bir yoğunluk yoktu. En popüler yer yine Üvezli yakınlarındaki gözlemeciler, ondan sonra ortalık yine sakindi. Neyse, Viola Hayriye Teyze'nin işlettiği küçük bir mekân. Makul bir fiyata organik ve kaliteli bir kahvaltı yapmak mümkün. Yeri de vadiye bakan dik bir tepenin tam üstünde. Aslında çocukla biraz riskli sayılabilir ama gözkulak olunca pek sorun olmuyor. AliG mekâna adımını atar atmaz, kahvaltıyı unutup önce tavuk ve ördeklere, sonra kafeste tutulan parlak ve renkli tüylü sülünlere sardı. Ardından tepenin altında otlayan keçilere... Keçiler çok dost canlısı olmadıkları için tekrar yukarı çıktık. Bu sefer ki arkadaşımız Hera isimli kapkara bir Golden-Labrador kırmasıydı. AliG'nin peşinde koşturmaktan keyifli bir kahvaltı yapamamış olsak da patatesli gözlemelerimizi de yiyerek, Ağva'ya doğru yola çıktık sonunda.