27 Nisan 2010 Salı

Pearl & Will Ferrell'dan başyapıt!










Will Ferrell ve çok sevgili kızı yapmış bu vidyoyu 3 yıl kadar önce! Pearl, Oscar'lık bir performans sunuyor. Bunu izledikten sonra Kesilmiş Sahneler'i de izleyin :)

18 Nisan 2010 Pazar

İstanbul Lale Festivali




Annemiz geçen Cuma işinden izin aldı. AliG ile ilgilenmek için İstanbul'a gelen babaannemizle birlikte Emirgån Korusu'na gitmişler. Laleler gerçekten çok güzel görünüyor. Rahmetli Çelik Gülersoy'un Lale Bayramı İBB'nin Lale Festivali olmuş artık. Bu kısa ömürlü çiçekleri görmek için acele etmek gerek.

Eve dönüş...





Pazar sabahı erkenden kalkıp, eşyaları toparladık. Splendid otelin kahvaltısı vasat. Hesabı ödeyip, bu güzel ama kötü işletilen oteli terkedip, deniz otobüsü iskelesine gittik. AliG dönüşte küçük bi arkadaş buldu Allahtan. Annemiz de #2'nin ağırlığı ile yol boyunca uyudu :)

Büyükada gecesi





Balık işini öğlen hallettiğimiz için akşam yemeğini meydandaki restoranlardan birinde hallettik ama pişmanlıkla. Eskiden takıldığımız mekânı yenilemişler ama yemek kalitesi yerlerdeydi. Ağzımızdaki kötü yemeğin tadını silmek için kendimizi ada lokmasına verdik :) Tarçınlı ve sıcacık lokma AliG'nin de hoşuna gitti. Tabii üstüne yine bi top dondurma! Bu çocuğun tatlı sevgisi bana çekmiş! Dönüşte loş ve ayazlı ada sokaklarında gölgelerimizi kovalayarak otele döndük. Otelde küçük bir Türk kahvesi molası ama AliG ile ne mümkün. Odaya çıkıp, yatağa yayıldık. TV'de Yüzüklerin Efendisi serisinden bi bölüm var ama cızırtılı bi 37 ekran TV'den izlemek hoş değil. İyi geceler Büyükada!

Arkadaşım eş, arkadaşım şek...




AliG dönüşte de omuzlarımdaydı ama yokuş aşağı olduğu için nispeten daha kolay oldu bu sefer :) Faytonların beklediği meydanda eşekler de parketmiş. Bizim ki hemen birkaçıyla samimi oldu. Aslında bi eşek turu fena olmazdı ama cebimizde sadece aşağıya dönüş parası kalmıştı. Bu yüzden bugünlük eşekleri sevmekle idare ettik ama oradaki faytoncu abilerden biri AliG'ye kıyak yaptı ve atlarından birinin üzerine oturttu. Bizimki Fatih edasındaydı atın üzerinde. Aşağıya at üzerinde inmeyi teklif etti ama reddettik haliyle :)

İstikamet Aya Yorgi!





Uyku sonrası biraz spor diyerek, otelden çıkıp bi faytona atladık. İstikamet meşhur Aya Yorgi Tepesi. Faytonumuz bizi Nizam yolundan Aya Yorgi tepesine çıkaran yokuşun başına götürdü. Hediyesi 20 TL. Yokuşun kenarında bulduğumuz ağaç dallarını yürüyüş sopası yaparak tırmanmaya başladık ama daha yokuşun yarısına gelmeden AliG su koyuverdi. Tabii iş yine başa, pardon omuzlara düştü. AliG'yi omuzlayıp, Aya Yorgi'ye doğru yürümeye devam ettik. Tepeye ulaştığımızda nabzım çok da tavana vurmamıştı. Demek ki bende hâlâ iş varmış. Geçen yılki Likya Yürüyüşü işe yaramış olmalı :P Tepede biraz oyalandık ama adanın zirvesinde olduğumuz için hava bayaa bi sertleşmişti. Eh bi de AliG'nin oradan oraya koşturması falan derken, kiliseye kısa bi ziyaret yapıp, dönüşe geçtik. Aslında tepedeki restoranda köfte ve salata eşliğinde 1-2 kadeh parlatmak fena olmazdı. Ha bu arada meraklıları için; Aya Yorgi tepesi tam Sabiha Gökçen Havalimanı iniş rotası üzerinde. İnişe geçen uçakları çok yakından izlemek mümkün oluyor böylece.

Öğle uykusu zamanı


Biraz yürüyüş, yemek ve dondurma sonrası uyku zamanı. Hepimiz erken kalktığımız için yorgun düştük :) AliG'nin de uykusu var ama onu uyutmak bile başlıbaşına bi dert artık. Yine 2-3 masal sonrası zor da olsa uykuya daldı. Bense o'na masal anlatayım derken genelde içim geçiyor ve kendimi saçmalarken buluyorum :)

Prinkipo Dondurmacısı


Yemek sonrası tabii ki dondurma zamanı. Hemen meydana çıkan yoldaki Prinkipo Dondurma'ya uğrayıp AliG'ye tek top, annemize de waffle aldık. Ben yolun yarısında tüm dondurmayı yalayıp yuttum :) AliG ise keyfini çıkararak yedi dondurmasını...

Milto'da Öğle Yemeği




Otelden çıkıp biraz emlakçılara uğradık ama daha kiralık olarak pek bi'şi yok. Zaten adadaki emlakçıların tiplerini de gözüm hiç tutmuyor. Ben yine biraz sahibinden.com'a bakayım en iyisi :) Kısa turdan sonra sahile dönüp restoranların tacizci çalışanlarını aşıp, Milto'ya oturuyoruz. AliG'nin ilk yazı Büyükada'da geçmişti. O dönem Milto'da çok balık yemişliğimiz vardır. Dönüp dolaşıp geldik yine yani. Biz siparişi verirken, AliG cam akvaryumun içindeki kocaman balığa takmış durumda! Yemek boyunca onu dürtükleyip durdu :)

Büyükada Splendid Otel






Splendid 1908 yılında açılmış. Kubbeleri, dışa doğru açılan ahşap bordo panjurları ve binanın ortasındaki huzurlu avlusuyla gayet güzel bir otel. Otelin 70 odası ve 4 süiti varmış ama kış sezonunda olduğumuz için çok yoğun değildi. Geceleme ücreti 100 USD. Yazın bu rakam 2 katına çıkabiliyordur herhalde. AliG nedense oteli pek sevmedi çünkü odaya girer girmez "Akşam eve gidicez, di'mi baba?" diye sormaya başladı.

Welcome to Prinkipo




Deniz otobüsü Kınalı ve Burgaz'ın ardından Büyükada'ya yanaştı. AliG ile birlikte güneşli ada meydanına çıkıp merdivenlerden otelimize doğru çıktık. Bizimki faytonları görünce kafayı taktı tabii hemen. Ama önceliğimiz otele eşyaları bırakıp, öğle yemeği için uygun bi yer bulmak. Splendid Otel'in lobisi yüzyıl öncesinden kalma :)

Geçen hafta n'aptık?


Geçen hafta Cuma akşamı "Hadi adaya gidelim, hem sezonluk ev de bakarız falan" diye birbirimizi gaza getirdik anneyle. Oldu olacak akşam da kalsak mı diyerek hemen mekân arayışına koyulduk. Geçenlerde sitesini gördüğüm l'isole'yi aradım ama son gece 4 odalı bi otelde yer bulmak ne mümkün! Biz de Büyükada'daki Splendid Otel'i aradık ve bir oda ayırttık. Cumartesi sabahtan hazırlıklarımızı yapıp (AliG'nin kıyafetleri için koca bi sırt çantası) metro ve fünikülerden sonra Kabataş'tan deniz otobüsüne atladık. Vapur neredeyse 1.5 saat sürüyor. Kış döneminde Adalar'a hafta sonları sabah akşam deniz otobüsü var. Unutmayın!

14 Nisan 2010 Çarşamba

Çocuğunu girişimci olarak yetiştirmek isteyenlere :)

Meselâ AliG, 10 yaşında acayip bi fikirle karşıma gelse, ben de "Vay anasını!" deyip, bu fikri uygulamaya koysam, sonra fikir dünya çapında bi fenomene dönüşüp bizi zengin etse, ben de 50 yaşında emekli olup motorla dünya turu yapsam, MIG29'la atmosferin limitlerine kadar uçsam güzel olmaz mı? Bizimki de kendi okul masraflarını ve dünyalığını kenara koysa bu yaşta :P

Cameron Herold bu konuyla ilgili bi takım tüyolar veriyor. Hadi bakalım!

6 Nisan 2010 Salı

Ve Riva'da Balık





Polonezköy'ü terkettikten sonra Mahmut Şevket Paşa köyünden geçerek Riva yoluna çıktık ve balıkçımıza doğru gazladık :) Riva'nın hemen girişinde yer alan Kalyon Balık Restoranı bizim yine kısa motor turlarımızdaki mola noktalarından. Fiyatlar makul, balıklar taze ve lezzetli. Riva girişinde köprüyü geçer geçmez hemen solda, karaya oturtulmuş bir tekne görüntüsünde :)

Yemek öncesi AliG parka dalıp önce yetişkinler için konulan o abidik gubidik fitness aletlerine sardı. Ardından küçük beyimizi biraz salladık. Riva da serin ve sisliydi. Salıncak sonrası restoranın kapalı alanına yayılıp, hamsi ve çinekoplarımızı söyledik. Yemekler gelene kadar bahçedeki taşları toplayıp nehre atmakla uğraştık. Sonra Ali Bey teknenin dümeni olduğu keşfetti. Bu sefer biraz da o tarafta mesai harcadık. Allahtan balıklar geldi de beyimiz eğlencesine biraz ara verdi. Balıkları haplettikten sonra eve doğru yola çıktığımızda saat 18.00'i geçiyordu :) Dönüşte şansımıza yoğun bir trafik olmadığı için rahat rahat eve vardık. Tabii ben birkaç saatte 200km'nin üzerinde araba kullandığım için kafam biraz kazan gibi oldu.

Sıradaki durağımız Polonezköy



Pazar gününü Riva'da balık yiyerek noktalamak istediğimizden ve AliG de Şile'ye giderken yolda sızdığından, Polonezköy'e doğru devam etme kararı aldık. Şile'nin hemen çıkışında Sahilköy üzerinden gidilen Polonezköy sapağını kaçırınca Alemdağ'a kadar yine Şile otobanından gazlayıp, Cumhuriyet Köyü yönüne döndük. Bu yol da gayet uzun ve virajlıydı haliyle. Cumhuriyet Köyü'nden itibaren Polonezköy'e kadar tüm piknik alanları hıncahınç doluydu. Manzarayı gören tüm İstanbul mangal yapıyor sanır, o derece :) Karnımız henüz aç olmadığı için Polonezköy'deki Polina'ya uğradık ve pasta molası verdik. Bizimkiler Karpatka isimli pastadan koca bir dilim alıp, afiyetle yiyiyorlar. Ben nedense hâlâ açlık hissi duymuyorum :) Pasta sonrası Paskalya yumurtamızı da kapıp, mekândan ayrıldık. Daha sonra arabayla yolun sonundaki Country Club'a gidelim dedik ama oraya varır-varmaz pişman olduk çünkü otopark alanı bile hıncahınç doluydu! Bu kadar Polonezköy yeter, istikamet Riva!!!

Nisan'da Ağva...






Kahvaltı sonrası dar ve virajlı yollardan Riva'ya vardık. Annemiz ve AliG Riva'ya ilk defa geldi. Bu yüzden arabamızı sahile parkedip Deniz Feneri'ne doğru yürüdük. Nedense deniz seviyesi oldukça sisli ve serindi. Ama güneş kendini gösterdi. AliG gözlemesini peşimize takılan bir köpekle paylaştı. Ardından kumsala indik. Bizimkinin tüm derdi ayaklarını suya sokmaktı. O denize koştukça biz peşinden koştuk tabii. Sonrasında niyetimiz Riva Deresi kıyısındaki otellerden birinde kahve molası vermekti ama AliG biraz arıza yaptığı için sahil yolundan Şile'ye doğru devam etme kararı aldık.

Riva arabayla günübirlik gelmek için pek akıllıca bir seçim değil açıkçası. En iyisi Cumartesi sabahtan buraya gelip konaklamak ve Pazar günü de geri dönmek. Nehir kıyısında her bütçeye göre farklı otel seçenekleri var.

Viola'da Pazar Kahvaltısı








Pazar sabahı saat 10.00 gibi evden çıkıp yaklaşık 1 saatlik yolculuktan sonra Şile-Ağva yolu üzerindeki Viola isimli mekâna adımımızı attık. Önceki yıllarda motorla hafta sonu turlarımızın kahvaltı noktasıydı bu mekân. Nihayet oğlumuzu da götürebildik. Havalar ısındı ama sabah Şile otobanında aşırı bir yoğunluk yoktu. En popüler yer yine Üvezli yakınlarındaki gözlemeciler, ondan sonra ortalık yine sakindi. Neyse, Viola Hayriye Teyze'nin işlettiği küçük bir mekân. Makul bir fiyata organik ve kaliteli bir kahvaltı yapmak mümkün. Yeri de vadiye bakan dik bir tepenin tam üstünde. Aslında çocukla biraz riskli sayılabilir ama gözkulak olunca pek sorun olmuyor. AliG mekâna adımını atar atmaz, kahvaltıyı unutup önce tavuk ve ördeklere, sonra kafeste tutulan parlak ve renkli tüylü sülünlere sardı. Ardından tepenin altında otlayan keçilere... Keçiler çok dost canlısı olmadıkları için tekrar yukarı çıktık. Bu sefer ki arkadaşımız Hera isimli kapkara bir Golden-Labrador kırmasıydı. AliG'nin peşinde koşturmaktan keyifli bir kahvaltı yapamamış olsak da patatesli gözlemelerimizi de yiyerek, Ağva'ya doğru yola çıktık sonunda.