4 Ağustos 2009 Salı

Camocağı'nda bi haftasonu





Geçen Pazar çok sevgili arkadaşımız Elif ve minik ikizleri Zeynep ve Kuzey'le buluşmak ve hasret gidermek için Camocağı'ndaydık. Neredeyse 9 aylık olan Zeynep & Kuzey'i o kadar özlemişiz ki akşama kadar kucağımızdan indirmedik desek, yeridir. Biz Zeyno ve Kuzey'le ilgilenirken AliG'nin tek derdi her zamanki gibi kampüste yer alan yüzme havuzunun sefasını sürmekti. Havuz planı yapmadığımız için yanımıza mayo almamıştık ama bu AliG'yi vazgeçiremezdi tabii. AliG Selva ile havuzda eğlenceli dakikalar geçirdi ama Seda ablasının gazına gelip, havuza atlamayı reddetti. Akşam olup da eve dönme vakti gelince beyimizin keyfi kaçtı tabii. Hele Seda'nın üstü açık Mini Cooper'ını görünce "binicem!" diye tutturdu ama biz olmadan binmek istemediği için dönüş yolunda biraz delirdi ve ardından her zamanki gibi uyuyakaldı. :)

Bu arada bilmeyenler veya merak edenler için, Camocağı Yılmaz Yalçınkaya'nın Riva yakınlarında büyük bir özveri ile hayata geçirdiği muhteşem bir cam mabedidir. Dünyanın ve Türkiye'nin en önemli cam sanatçılarını ağırlayıp, workshop, kurs ve sergiler düzenler. Üstelik tüm bu aktiviteler belki de dünyada bir eşi olmayan muhteşem bir kampüste yapılmaktadır. Fırsat bulursanız bir haftasonu gidip, fırınlarda çalışan cam ustalarını izleyebilir veya hemencecik boncuk yapmayı öğrenebilirsiniz. Ayrıca butikte satılan birbirinden güzel cam işleri ve akseuarlar da cabası!

Sun.Day.Sky


Cumartesi öğleden sonra İza'nın doğurduğu haberini alınca, hastaneye uğradık. İza ve Emre'nin dünya güzeli (Nazar değmesin tabii) oğulları Erel'e merhaba dedik. Bu kısa ziyaret sonrası AliG'nin annesi "Bugün oğluna sen bak!" mesajını verince ben de yeğenim Serra ile birlikte Ali Efendi'yi Santralİstanbul'daki Sun.Day.Sky etkinliğine götürdüm. Ortam çok kalabalık olmamakla birlikte birbirinden farklı birçok etkinlik vardı. Ama hava durumu festivalin adına yaraşır olmadığı için, yağmur atıştırmaya başlayınca kendimizi Otto'nun şemsiyelerinin altına attık. E tabii Otto'ya çökünce, buzzz gibi naneli limonatalarımızı ve kocaman pizzamızı ısmarlayıp, yağmurun keyfini çıkarttık. Tabii AliG yağmur altında gezinmenin nasıl bi'şey olduğunu merak edip, biraz turladı. Serra ablamız Uncharted sergisini gezmediği için, bir kez daha Santral salonlarında turladık. AliG her zamanki gibi giriş katındaki VW minibüsün arkasına kurulu mikrofonda bağıra bağıra "İyi ki doğdun Aaaliiii!" parçasını söyledi. Sonra Santral tarafındaki deney setlerinde bir tur ve eve dönüş tabii. Kağıthane Tüneli'nden geçerken milyonuncu defa tepedeki havalandırma fanlarını gösterip "Baba bu neee?" diye sormamazlık etmedi tabii :)