29 Haziran 2009 Pazartesi

Vimeo


Bugünlerde AliG ile en büyük eğlencemiz Vimeo'da yayımlanan harika Stop Motion ve 3D animasyon filmlerini izlemek. Vimeo, Youtube gibi video paylaşım sitesi ama arayüz ve içerik olarak çok daha özgün filmleri barındıyor. Örneğin bu aralar en çok izlediğimiz filmler AliG'nin tabiriyle Dede ve Uçurtma filmleri. Eğer Vimeo'ya kayıt yaptırıp, üye olursanız günlük olarak yeni eklenen videolardan da haberdar olabilirsiniz. Kesinlikle tavsiye edilir.

Neylan'la Tayga evlendi




Cumartesi öğlen AliG ile Neylan ve Tayga'nın nikâh törenine gittik. Esma Sultan'daki tören öncesi bizimki bitmeyen enerjisi ile her tarafa koşturdu. Öncelikle Boğaz Köprüsü'ne bakıp, ardından sıcaktan bunalıp, tören mekânına girdik. AliG 3 saniye içinde burada da sıkılınca tekrar bahçeye döndük. Limonataların tadına baktık. Ardından nikâh için tekrar içeri girdik. Bizimki burada da eylemlerini sürdürdü tabii. Nikâh öncesi töreni idare eden solaryum tenli belediye başkanımız Mustafa Sarıgül Tayga'nın Soysaltürk olan soyadını üstüste 2 kez Sosyaltürk olarak yanlış söylemeyi becerdi :) Nikâh sonrası gelinimizin başkandan isteği de ilginçti tabii. "Halaskargazi Caddesi'nin orta refüjü ağaçlandırılsın" :) Tören sonrası nikâh şekeri olarak verilen Macaron'ları da evde büyük bir iştahla yedi küçük bey. AliG ile birlikte Neylan ve Tayga'ya bir ömür boyu mutluluklar diliyoruz.

21 Haziran 2009 Pazar

Dalia Beach Club



Neredeyse Haziran bitiyor, AliG maceralı Antalya Turu'ndan beri denize adımını atmadı diye "Cumartesi gününü denizde geçirelim" dedik. Perşembe-Cuma, İstanbul'un nadide beach'leri araştırıldı ve Dalia Beach'te karar kılındı. Aslında Burç Beach'e gitmeyi istemiştik ama Boğaziçili olmadığımız için kapıdan çevrilme hengâmesi yaşamak istemedik açıkçası. Neyse, sabahtan kalkıldı. Kıyafetler, mayolar, oyuncaklar, güneş kremleri ve daha bir sürü eşya ile Demirciköy'ün biraz ilerisindeki Dalia Beach Club'a gidildi. Daha girişte 30.-TL, kahvaltıya ise 20.-TL verilerek, daha bi saat içinde 100 kaat itinayla ezildi. Mekân güzel, restoran medeni, ayrıca bir de fast food bölümü var, plaj ve çimenlik yayma alanı birbirinden ayrılmış. Kulaklarınızda chill out, house veya Seda Sayan çınlamıyor. Ama Karadeniz de girilecek gibi değil. AliG ayağını suya soktuktan sonra bi daha denize yaklaşmadı bile. Birkaç saati benim yapmaya çalıştığım kumdan kaleleri bozarak ve kafamdan aşağıya kum dökerek geçirdi. Klasik öğlen uykusu ve komşu sakinlerin karpuzlarına yancı olma durumundan sonra ikindiyi ettik. "Saat 4 oldu, bi hamburger falan yiyelim bari" deyip, Cafe'ye gelince "Hamburger 10.-TL, Coca-Cola 6.-TL" gibi fiyatları görünce tepem attı ve tasımızı-tarağımızı toplayıp, mekândan ayrıldık. "AliG eğlendi mi, eğlendi" ama hafta sonu birkaç saat için de bu kadar para heba edilir mi yahu? Dandik bir kahvaltı ve vasat bir plaja 100 kaat vermek hiç de insaflı değil yahu. Vize sorunu olmasa, yazın her hafta sonunu Bulgaristan ya da Yunanistan'da geçirirdim çünkü hem insanlar iyi ve medeni, hem de fiyatlar böyle "kazıklanıyoruz ulen!" sendromu yaratmıyor. Yazık İstanbul'uma, yazık bu parayı veren zavallı hemşehrilerime! Biraz önce internette gezinirken İstanbul Beach diye bi site buldum. İngilizce ama olsun, bakın bakalım, siz önümüzdeki hafta hangi Beach Club'a gideceksiniz?

Masal Zamanı

Ali Efendi 2.5 yaşını da doldurdu ama hâlâ yatmadan önce bi biberon sütü devirmeye devam ediyor. Doktoru uzuuun zaman önce "Akşam sütünü kesin!" demesine rağmen bizimki yılmıyor tabii ve inatla akşam olunca "Anne, süt içelim, e-eee yapalım" moduna geçiyor hemen. Biz de bu aralar -pek faydası olmasa da- masal kitaplarına sardık. Yapı Kredi Yayınları'nın Doğan Kardeş serisinde çok güzel masal kitapları var. Üstelik Fazıl Hüsnü Dağlarca'dan Cemal Süreya'ya, Ayfer Tunç'tan Italo Calvino'ya kadar . Hepsi iyi yazılmış, güzel resimlenmiş, kalın ciltli ve kaliteli baskılı kitaplar. Bakalım kalem süt'ten keskin mi? :)

15 Haziran 2009 Pazartesi

Bebek Şenliği




Meya'da sıkılınca soluğu Bebek Parkı'nda aldık. Ama mekân İstanbul elitleri tarafından işgal edilmiş. Malum, bu yıl da Bebek Şenliği'nin 4.'sü yapıldı ve biz de son gününe dahil olduk işte bi şekilde. Ortalık panayır yeri gibiydi. Kahve, bira, balık-ekmek, hot dog, ortada bi sahne. DJ performansları, yurdum insanının bayıldığı "Turkiya seni seviyorum" diye bağırıp duran Latin Amerikalı bir grup vs. vs. Bu arada bizim bağımsız modacılar burayı da işgal etmiş, "hot couture" parçalarının satışını yapıyolardı. AliG ise daha çok çocuk parkının biraz ilerisinde -sanırım yeni yapılmış- benzerlerini yurt dışında da gördüğümüz su fıskiyeleriyle oynamayı tercih etti tabii. Önce çoraplar ıslatıldı. Baba çorapları ve ayakkabıları çıkarınca, bu sefer fıskiyelere tekme atama moduna geçildi. Bu sefer şort da biraz ıslandı ama en azından su yüzü gördü yavrucak :) Artık bu çocuğu deniz-kum-güneş ortamına sokmak lazım yaz bitmeden!

Önce Café Meya


O sıkıcı Bebek trafiğinde beklerken solunuza bakarsanız önünde her daim farklı türde motosikletlerin parkettiği küçük bir café göreceksiniz, sakın şaşırmayın :) Bu Pazar akşama doğru Babür ve Ömer abilerle sözleşip, Café Meya'da buluştuk. Ben tabii bi 10 dakka park yeri aradım, ayrı mevzuu. Neyse... Meya'nın önündeki masalara kurulup, İstanbul'un bu nev-i şahsına münhasır semtinde önümüzden geçen Bugatti Veyron, Lamborghini Gallardo gibi acayip arabalara bakarken AliG de Ömer abisinin kendisi gibi makine irisi motorunu kurcalamakla geçirdi zamanını (Sonrasında bir KTM 690SM ve pırıl pırıl bir Harley-Davidson VROD). Allahtan biricik annemiz onu alıp, Bebek Parkı'na doğru gezmeye çıkardı da biz de iki muhabbetin belini kırdık. (Tanrım, ben kötü bir baba mıyım?) Çocuklu aileler için pek uygun bi yer olmasa da (AliG'yi kontrol etmek güç ve hemen önünde yoğun bir araç trafiği var) Bebek'in tiki mekânlarından bir adım uzakta, sakin ve dingin bir yer. Biz Café Meya'yı seviyoruz, siz de sevin.

Şirket Pikniği



Cumartesi annemizin çalıştığı şirketin pikniği olduğu için baba bütün gün kebap yaptı. Hıh, siz öyle sanın! O gün evde banyonun aydınlatma armatürü değiştirildi (çarpılmadan), sağda solda ayak altında dolanan kablolar toparlandı (Özlen akşam görünce ağlayacaktı neredeyse, o kadar duygusal bir andı yani), anneye geçen yıl alınan çerçeveli minik taş baskı duvara asıldı (Eveeeet). Daha birkaç bi'şi daha yapıldı ama unuttum. Yani baba cumartesi günü evde sürünürken, AliG efendi piknikte dolmaları, börekleri, kekleri götürüp, salıncaklarda sallandı. Yarasın tosunuma, ne diim!

10 Haziran 2009 Çarşamba

Sinemaçocuk


Kipitap'ın arayüzünü yapan Sodamedya tayfası, çocuklar için de çok güzel bir sinema platformu oluşturmuş internette. Henüz AliG'nin motivasyon süresi bir filmin tamamını izlemeye yetecek kadar olmasa da, ileride sinemacocuk sitesinden faydalanacağımıza eminim. Sitede sadece güncel filmler ve seanslar yok tabii. Okuma-yazma bilen çocuklar için forum da var. Tümbunların dışında oyun, video ve fragman bölümleri de cabası!

Kipi'den sevgilerle...


Pam Pam Pamir'in annesi Nurcan arkadaşımız bize çocuk kitapları satan süper bi internet sitesi önerdi. Biz de herkesle paylaşalım dedik. Kipitap'ta her yaş grubuna yönelik, farklı kategorilerde yüzlerce kitap var. Ayrıca İngilizce çocuk kitapları da mevcut (Çocuklarına 2 yaşında İngilizce öğretmeye çalışan rahatsız ebeveynler de düşünülmüş yani :) Neyse, velhasıl güzel site! Kitapçılarda debelenmek yerine benim gibi online alışverişi seviyorsanız buyrun!

8 Haziran 2009 Pazartesi

7 Haziran 2009 Pazar

Galata Moda Haftası




İstanbul bugün kavruluyordu sanırım. Otoyoldan eve dönerken bilgi panosunda sıcaklık 31°C olarak görünüyordu. Saat 16:00'ya kadar evde pinekleyip, daha sonra Moda Tasarımcıları Derneği'nin organize ettiği Galata Moda etkinliklerine katılalım, dedik. Malumunuz, bu etkinlik daha önce yine Kuledibi ve Akaretler'de yapılmıştı. Galata Kulesi önündeki alana kurulmuş standlarda genç modacıların ürünleri teşhir edilip, satılıyor. AliG ve benim modayla ilgimiz olmadığı için küçük bir Kuledibi Turu yaptık. Daha doğrusu o güzergâhı seçti, ben de eşlik ettim. Yokuş inerken keyfi yerindeydi ama çıkarken "Yoruldum Baba" deyip, yine omuzlarıma çöreklendi hergele!

Saturday Night Fever


Cumartesi gününün tümünü AliG ile birlikte geçirdik. Gündüz hava çok sıcak olduğu için evden dışarı çıkmadık. Arada papaz olsak da gün boyunca eğlendik sayılır. Akşama da Fedige bizi evine davet edince Tekirdağ köftelerimiz ve rakımızla onlara gittik. Nispeten serin bir İstanbul akşamında Fedige ve Serdar'la güzel bir akşam yemeği yedik. Ekte AliG annesinin elindeki rakı kadehine saldırırken görülüyor. Galiba dedesi gibi akşamcı olacak bu hırt!

2 Haziran 2009 Salı

Pimp My Ride


AliG'yi bu yaşta kafesçi (Cager) yapmak gibi bir niyetim yok ama BMW Baby Racer II de yıkılıyo be abicim. Yumuşak lastikleri ile sessiz bir sürüş sağlayan bu minik convertible, küçük engellerin üzerinden de geçebiliyormuş. Üstüne TÜV onaylı, ha bi de BeeMWe tabii :)

Earlyrider


Tam AliG'ye Kinderbike Denge Bisikleti'ni almışken Earlyrider'ı gördüm web'de. Chopper stili, kalın arka tekerleği ve düşük selesiyle "Born to be wild" bebeler için yapılmış adeta :) Tamam Özlen, almiicam, söz veriyorum :(

Fleet Foxes


AliG'nin playlisti çok zengin değil aslına bakarsanız, sürekli aynı şeyleri dinlemeye/izlemeye bayılıyor. Uzun süre Bedük'ün Automatik'ine sardıktan sonra, geçenlerde Fleet Foxes'in White Winter Hymnal'ine sardı. Gerçi O'na göre parçanın adı "Advoya". Bakalım sırada ne var!

Playsam


Ahşap malzeme, boya, parlak vernik v yaratıcılık nelere kâdir! Şimdi bunlardan birine 50 EUR verip, AliG'nin eline tutuştursam, önce biraz oynar, sonra kafamıza sallar eminim. Diyeceğim odur ki "Terrible Two döneminde yükte ve pahada ağır oyuncakları uzak tutun bu zibidilerden!"

Kısa Antalya Macerası


Geçen hafta (23-31 Mayıs) kuzenimle birlikte Likya Yolu'nun bir kısmını yürüdük. (Detaylar için: Baglasandurmaz) Ben yokken "AliG'nin annesi de kafasını dinlesin" diye anneannesiyle birlikte Antalya'ya, babaannesinin yanına yolcu ettik. Küçük beyimiz ilk günden sonra arıza yaptığı için hatun gecenin bi yarısı uçakla Antalya'ya gidip, bizimkini teskin etmek zorunda kalmış. Ertesi gün de İstanbul'a dönmüşler. Bu arada ben dağları yürüyerek aşarken Özlen'in gönderdiği e-posta her şeyi anlatıyor: "Hırt evlat, denize girip (Tabii beline kadar) taşları attıktan sonra oradan zorla söküp eve getirdik. Bu sökme sırasında bi kafa yedim, bi de ısırıldım her zamanki gibi. Plajdaki abi bile "Kapa çeneni' sözüyle nasibini aldi. Bıcı bıcı ve süt sonrasında da sızdı. Uyurken ne tatlı halbuki." Şu aralar gerçekten bi "Terrible Two" sendromu yaşıyoruz ya hayırlısı... (Eklemeden geçemeyeceğim: Terrific Two!)